Selim Argün ile Soru-cevap

Doç. Dr. Selim ARGUN 2022-06-15

Selim Argün ile Soru-cevap
-

Çocukluğunuzdan başlayarak Medine, Johannesburg, Montreal’deki hayatınıza kadar uzanan eğitim-öğretim serüveninizden bahsedebilir miyiz?

Muhterem bir baba ve muhteşem bir annenin oğlu olarak Bolu’da dünyaya geldim. Babam Kur’an âşığı bir kimseydi, 5 evladından dördünü hâfız olarak yetiştirdi.

Bolu İmam Hatip Lisesi’nde okuduktan sonra İlahiyat eğitimime başladım, ancak sonrasında kazandığım bir sınavla Türkiye’de başladığım İlahiyat eğitimimi dondurarak Medine-i Münevvere İslam Üniversitesi’nde lisans eğitimime başladım.

Medine’de 5 yıl yaşadım, bu süre içerisinde Medine’de okurken ehli sünnet akidesinden uzak kalmamak için Türkiye’den gelerek yerleşen, mücavir olarak kalan ilim adamlarından, hocalardan destekleyici eğitimler aldım. Bu tecrübe insana, S. Arabistan, G. Afrika ve Kanada’da da olsanız her bilgiyi Kur’an ve Sünnet süzgecinden geçirmeyi öğretiyor.

Medine’de öğrenim görmenin ne gibi ayrıcalıkları oldu?

Medine-i Münevvere güzeller güzeli Efendimizin (sav) hayatını geçirdiği, ayetlerin nazil olduğu, hadislerin okunduğu, okutulduğu bir merkezdir. Bunun ayrı bir hazzı var. Medine İslam Üniversitesi; hangi gaye ile kurulmuş olursa olsun, dünyanın dört bir yanından Müslüman kardeşinizin olduğu, çok kültürlülüğün canlı şekilde yaşandığı bir üniversitedir. Dolayısıyla birçok İslam ülkesinden, coğrafyasından iletişim ağınızı geliştireceğiniz bir imkân sunuyor size.

Genç arkadaşlarımıza şunları tavsiye etmek isterim; okumuş oldukları kitaplardan, makalelerden, filmlerden etkilenerek bir sorgulama içerisine girdikleri zaman kendilerini yalnız hissetmemeleri adına mutlaka akıllarına takılan soruları, cevap verebileceğine inandıkları hocalarına korkmadan, çekinmeden dile getirmeleri gerekiyor. Bu sorular dile getirilmezse, tatmin edici cevaplar bulamazlarsa, kendi inançlarına karşı kifayetsizlik içerisine giriyorlar, bu doğru değil. Bu işin doğrusu İslam’ın erken dönemlerinden itibaren, Müslümanlar, farklı tanrı algılayışları, farklı ontolojik sorunlar başta olmak üzere her türlü metinle hesaplaşmışlardır. Tercüme asrı dediğimiz ilk asırlarda kadim Yunan metinleri, Aristoteles başta olmak üzere yaratıcımızın varlığını sorgulayan bütün kitaplar Arapçaya çevrilmiştir. Biz bu dinin hak ve en son din olduğuna inanıyorsak, her türlü soruya cevap verebilmemiz gerekir, kendimizle hesaplaşmamız gerekir.

Medine’den sonra Johannesburg süreci nasıl başladı?

Medine İslâm Üniversitesi’nden 1997 yılında mezun oldum. Dönemsel sebeplerden ötürü yüksek lisans programını da yurtdışında okumayı kararlaştırdım.

Vize almanın en kolay olacağı, mâli yükümlülüğün düşük olduğu ülke, bölge kriterleri ortaya konulduğunda seçenekler azalıyor. Ben de Güney Afrika’yı tercih ettim. Arapçamın iyi olması nedeniyle benden Arapça ve Türkçe dersleri vermemi istediler. Tez hocam Türkçe öğrenmek adına ilk öğrencim oldu. Üniversitede tamamen hocalardan oluşan bir sınıfa Türkçe ve Arapça dersleri verme imkânı buldum. Yüksek lisans tezimi bitirdikten sonra Güney Afrika’da bir Arapça kursu açtım. Benim gibi dil öğrenmek isteyenler için, bir kapı olması adına Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının, cemiyetlerin, hocalarımızın desteğiyle orada böyle bir yapı teşekkül etti. Bugüne kadar 500 kişi mezun oldu. Oradan mezun olup, ülkemizde birçok kurumda görev yapan arkadaşlar var. Halen bu kursumuz hizmet vermeye devam ediyor. Böyle bir hayır kapısı oluştu orada.

Johannesburg sonrası, Montreal’deki doktora hayatına geçişiniz nasıl oldu? Haritaya baktığımızda, bu, dünyanın bir ucundan diğer ucuna geçiş yaptığınız anlamına geliyor…

Kanada’da 11 yıl kaldım. Kanada G-7 Ülkesi, dünyanın en kaliteli üniversiteleri orada. Oradaki eğitim hayatı Afrika’dakinden, Doğudakinden çok farklı, meydan okuyucu bir ortam var. Dünyanın farklı ülkelerinden, az sayıda ama çok kaliteli beyinlerin olduğu bir ortam. Kanada’da hayatta kalabilmek, ayakta kalabilmek, başladığınız akademik hayatı tamamlamak temsil ettiğimiz değer, temsil ettiğimiz inançla var olabilmek için ciddi ve gayretli bir şekilde çalışmak gerekiyor. Böyle olunca da Allah’ın yardımıyla muvaffakiyet mümkün oluyor. Diğer türlü pek mümkün değil.

Bir medeniyeti çökertmek istiyorsanız aslında ekonomik ve askerî açıdan öte o medeniyete mensup olanların özgüvenini sarstığınız zaman, aidiyetlerini, ben idrakini zayıflattığınız zaman, o medeniyet kendiliğinden çözülmeye gidiyor. Aşağılık kompleksi, kendi medeniyet değerlerine karşı eziklik duygusu içerisinde olursa birey, normal düzlemde, rekabetçi bir ortamda başarılı olması çok zor. Biz hangi ortamda olursak olalım, doğuda da batıda da kendi öz değerlerimizle olan irtibatı ve bağı güçlü ve sıkı tutmamız lazım. Formül belli, Kur’an’da; “İnsana çalıştığından başkası yoktur” bu takdirde insanın çalıştığı hem kendisi hem başkaları tarafından görülecektir, takdir edilecektir. 

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak son yıllarda İslam şuraları, dünya Müslüman azınlıklar zirvesi, Asya/Pasifik ülkeleri Müslüman dini liderler zirvesi gibi toplantılara ev sahipliği yapıyorsunuz. Bunlarla ne amaçlanıyor?

Uluslararası toplantılar bağlamında, DİB’in kuruluşundan itibaren en önemli toplantılar serisi olduğunu düşünüyorum. Önceki DİB Başkanı Mehmet Görmez Hoca döneminde başlatılmıştı bu toplantılar.

İslam ümmetinin fertleri ve kurumları Türkiye’den bu tür birlikteliklere öncülük etmemizi bekliyorlar. Türkiye’deki dini tecrübeyi, ilahiyat çalışmalarını, STK’ların faaliyetlerini, eğitim kurumlarını, gençlerin, çocukların küreselleşme ile bunun getirdiği tehlikelere, meydan okumalara karşı hangi yöntemlerle cevap verilmesi gerektiğini, nasıl bir içerik ve muhteva üretimi yapılması gerektiğini, bütün bunları konuşuyoruz. Eğitim, medya, diyanet bağlamında alimleri, kanaat önderlerini dinledik. Müthiş bir beyin fırtınası oldu. Türkiye olarak dünyadaki Müslümanların soru ve sorunlarına dair bir kanaat sahibi olmuş olduk.

Mesela Panama Müslümanları büyükelçiliğimize başvurarak ülkelerinde yazılacak olan yeni anayasada hukuki statülerini korumak amacıyla bizden yardım talep etti. Biz de bir çalışmayla Panama Müslümanlarının nasıl bir hukuki statüye sahip olmaları ile ilgili evlilik, nikah, dini merkezlerin konumu gibi çalışmalarla onlara destek olduk.

Gana’da da Furkan Camii inşa edildi. Rahmetli Abdullah Tivnikli Bey’in ve Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın çok büyük emeği ile devasa bir külliye inşa edildi. Yakında açılışı olacak, Gana’da yerel Diyanet’in oluşması için de çalışıyoruz.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0